Biri Velileri Uyarmalı -2 (Yetenek ne demek?)

Share Button
Bu yazı uzun bir yazı dizisinin ikinci bölümü. Gülkız Tulay yönetiminin dünya satranç tarihindeki en kötü yönetim olmasının sonucu yaşadığımız sorunlar üzerine kaleme alınmış bir yazıdır. Bir yönetim  yetersiz, bilgisiz, beceriksiz olabilir. Ama Gülkız Tulay yönetimi aynı zamanda iyi niyetli değil. Bakanlığı, Genel Müdürlüğü, Sponsoru, Medyayı, Kamuoyunu yanıltıyor. Ama bir grubu yanıltıyor ki, o grup uyandığında telafisi olmayan kayıpları olacak. Onlar veliler ve sporcular.
O nedenle bu yazı, velilere yönelik hazırlandı.
Yazının bütünlüğü ve doğru anlaşılması açısından bu bölümü okumadan önce, ilk  bölümünü okumanızı öneririm.

Biri Velileri Uyarmalı -2

YETENEK NE DEMEK?

Ne demek “olağanüstü yetenek”?

Ben bu yeteneğin milyonda 15-20 olduğuna inanıyorum. Olağanüstü olanının..

Rahmetli Nevzat Süer (1), şöyle derdi, “satrançta yetenek önemli, ama çok daha önemlisi doğru şekilde yetiştirilmek, çok çalışmak!”…

Ne kadar güzel bir deyiş, doğru değil mi? Hangi sporda bu unsurlar önemli değil ki?

Bu satranç yeteneği denilen şey; öyle bir olay ki, ona sahip olan kişi satrançla karşılaştığında hiç kimsenin vermediği tepkileri verir. Örneğin, çocuğa daha şahın hareketi öğretilmeye başlanırken, o kaleyi, veziri, atı algılamaya çalışır. Bakışı farklıdır. Gözlerinden anlarsınız. Başka bir şeydir o…Nasıl desem, matematik ve yaratıcılığın birlikte olduğu bir durum desek, o kadar basite de indirmemek lazım ama, sanki en yakın tarif bu gibi.

Bu yetenek, bu ülkede o kadar çok var ki. Çünkü bu yetenek doğal olarak dağıtılırken, Rus, Çinli diye bir ayrım yapılmamış. Bütün doğal yeteneklerde olduğu gibi bir milyonda 15-20 diyebiliriz. Bu demektir ki, her yaş grubunda en az 30 çocuğumuz var bu olağan üstü yeteneğe sahip. Ne güzel değil mi? Ya da benim bakış açımla bakarsanız, içimi yakan şey şu: Bu 30 çocuktan belki biri okulda satrançla tanışmasın, ama geri kalanlarının hepsi bir Vahap Şanal, bir Mustafa Yılmaz, Barış Esen, Emre Can, Betül Cemre ya da bir Kübra Öztürk olabilir. Olmaması, bizim ayıbımız, sistemin ayıbıdır. Bunu yapmak için sorunu tartışmalı, çözüm önerilerini göz önüne almalı, seçenekleri değerlendirmeliyiz.

Hiç kimse Avrupa Okullar Şampiyonasında alınan başarılarla abartılarak övünülmesiniçok sert eleştirmemi, o başarılara sahip olan çocuklarımızın yetenekleriyle ilgili bir şüphem varmış gibi algılamasın. Tam tersine içime dert olan; o çocukların gerçek başarılara ulaşabilecek kapasitede olduğunu, bunu bildiğimizi, defalarca yaşadığımızı ve o çocukların da yaşamasını istediğimdir. Bu gidişle de yaşanamayacak olmasının bende yarattığı büyük travmadır. İçimi acıtmasıdır. Tek derdim bu.

 

Yoksa yetenekte ve sayısında sorun yok.

Sorun o yeteneği işlemek ve gerçek bir elmas haline getirmek için uğraşmak istemeyen, kötü niyetli federasyonda. Bedeli ne olursa olsun, dilimi de kesseler o çocuklar için ben susmayacağım. Sorun federasyonun zor olanı yani çalışmayı, üretmeyi, bilgi toplamayı, harcamayı değil de, aldatma ve yanıltma yolunu seçmesidir

Dönelim o çocuklara!

 

Nasıl bulunuyor bu yetenekler?

Gülkız Tulay madem bu kadar kötü bir başkan, hala nasıl yetenek çıkabiliyor?

Çıkıyor, çünkü sistemi biz kurduk ve o sisteme Gülkız Tulay’ın dokunması imkansız. Öyle kurduk o sistemi.

Gülkız Tulay o kadar çelişkili ve kötü niyetli ki, aklı sıra başarıyı son 5 yılda edindiğini vurguluyor. Ama mızrak çuvala sığmıyor. Sonra kalkıp, “Okulda satranç başladığından bu yana” diye doğruyu da eklemek zorunda kalıyor.  Okulda Satranç (2)

Yetenek, Okulda Satranç ile bulunuyor. Ülkemizin her ilinde,  ilçesinde ilköğretim okullarında satranç seçmeli dersi var. O yetenek o derse bir kez girsin yeter. Onu artık kimse durduramaz. Satrançtan haberi olsun yeter.

TSF devlet desteğine sahip değilken de, parası yokken de yetenekler vardı:

Can Arduman,  Suat Soylu, Can Yurtseven, Turhan Yılmaz, Feridun Öney, Gülümser Öney (Yılmaz), Çetin Sel, Hakan Erdoğan, Hasan Kılıçaslan, Adnan Şendur, Cem Karadağ gibi olağan üstü yetenekler vardı satrancımızda. Belki koşullar uygun olmadığı için büyük usta olamadılar, ama onların satranç kariyerini kimse durduramadı. Yeteneği kimse durduramaz. İsmini bilerek saymadığım bir kişi ve bilmeden unuttuklarım olabilir. Unuttuklarım kusuruma bakmasın.

Federasyonun 1991 yılında devlete bağlanmasından sonra gelen kaynak, yeteneklerin olanaklarını da artırdı.

Betül Cemre, Kübra Öztürk, Emre Can, Mustafa Yılmaz, Barış Esen, Vahap Şanal, Batuhan Daştan, Cemil Can Ali Marandi ve diğerleri. Herkes böyle girdi içine bu sporun.  1998’de doğanlardan önce kaçaklar ve kayıplar olabilir. Satrançla tanışmadan ilk öğretim okulunu bitiren olağanüstü yetenekli çocuklar olabilir. Ama 1998 yılında doğan çocuklar, 2005 yılında başlayan Okulda Satranç projesiyle, birinci sınıfta bir şekilde satrançla tanıştılar. O şekilde bulundu hepsi. Yani bunda, halen görevde olan ve Kasım 2016’da atanan bu federasyonun en ufak bir katkısı yok. Bugün büyük usta olan tüm sporcularımız ve olmaya yakın tüm sporcularımız bu federasyondan önce büyük usta olacağı bilenen yeteneklerdi.

Yani yetenek okulda satrançla artık böyle bulunuyor. Yetenekle karşılaşıldığında ilk olarak satranç dersi öğretmeni fark eder. O olağanüstü yetenek kısa sürede ilçede ya da şehirdeki bir satranç kulübüne yöneltilir. İşte burada sorunlar başlar. Bizim başladığımız, ancak bitiremediğimiz Okulda satrancın ardından gelen, “Kulüpte Satranç Aşaması” çok önemlidir. Bu federasyon onu kulüpçülük yapma olarak algılıyor ya…

Gülkız Tulay yönetimine 2012 yılında devrettiğimiz olağanüstü yeteneklerin hiç birisi olması gereken yerde değil. Bana göre çoğu için artık maalesef çok geç.

Federasyon her yetenekle doğrudan ilgilenemez.

Tamam yetenek çıktı ama hangisi federasyonun sorumluluğundadır? Onu nasıl belirleyeceğiz.

(bu yazdıklarımı okusun Gülkız Tulay uygulasın, bir çok sorunumuz çözülür, ama çalışmak lazım bunun için yatmamak lazım, eğitim lazım, bilgi lazım, İYİ NİYET, DÜRÜSTLÜK, satrancı bilen gerçek bir ekip lazım, o nedenle umudum yok)

Buradan itibaren adalet önemli, ama o konuda her şeyin tam olduğunu söylemem zor. Federasyonun doğrudan ele alması gereken yetenek, ulusal takım havuzuna giren çocuklardır. Fazlası maalesef gücünü aşar, ilgisini dağıtır ve federasyonun yeteneği işleme şansını azaltır. Buna sonra çözüm kısmında değiniriz. İl Birincileri illerin sorumluluğundadır. Her şeyi federasyondan beklemek yanlış olur. Federasyon ulusal düzeyde başarı gösteren yeteneklere doğrudan eğitim verir. Diğer taraftan atadığı il temsilcileriyle illerde satrancın gelişmesi ve kaynakların doğru kullanılması için çalışma yapar. Kulüpler bu çalışmalarda en önemli paydaşlardır.

Konuya dönersek, ülkemizde yetenek keşfinde hiçbir sorunumuz olmadığını görmüş oluyoruz.

Bu ne demek?

Nasıl Vahap, Batuhan ve CC’lerin döneminde olağan üstü yetenekler çıktıysa ondan sonra da çıktı. Bugün de çıkıyor, yarınd a çıkmaya devam edecek.

Bu sporcularımızın isimlerini saymak çok doğru olmaz. Ama birkaç özel örneği vurgulamak lazım.

Örneğin Bahadır Özen! Ben çoktan büyük usta olur diye düşünüyordum. Olamaması büyük bir hayal kırıklığıdır benim için.

Işık Can şu anda çoktan IM olur diye düşünüyordum. Olamamasını kabul edemiyorum, içim yanıyor. Bunlar çok özel yeteneklerdi. Böyle çok çocuğumuz var.

İsim saydığımda, saymadığım kişilerden tepki alıyorum. O nedenle daha çok ayrıntıya girmeyeceğim.

Ama bugüne baktığımızda gördüğüm tablo şu. Vahap Şanal gibi, ailenin desteği ve kararlığıyla, bu kötü federasyona RAĞMEN,  Gülkız Tulay gibi dünya satranç tarihinde en kötü federasyon yöneten bir başkana RAĞMEN büyük usta olabilecek sporcu sayısı kaç deseniz, yeni jenerasyonlarda bir elin parmak sayısından az olduğunu söylerim.

Büyük usta olmak bu ülkede artık büyük bir hedef olmamalı. Biz her jenerasyonda, başarılanların, satrancın gelişimiyle öncekilere göre daha büyük hedefler olmasından söz ediyorduk. Yoksa Batuhan, Vahap ve CC’nin içinde olduğu Avrupa ve Dünya Şampiyonu olan kadrolarımızdan çok daha iyi kadrolar yetişebilirdi.

Yani doğru olan çıtayı hep daha yüksek bir yere koymaktı. Şimdi ne oluyor? Gülkız Tulay yönetimi çıtayı yere atmış, üstünden geçen herkese alkış tutuyorlar. Gelen geçen kendisini şampiyon sanıyor. 

Yetenek Hep Çıkar mı?

Bu böyle devam eder gider..

Okulda satranç olduğu sürece her yaş grubundan en az 20 kız 20 erkek olağanüstü yetenek çıkar.

Ama acı gerçek şudur. Bu federasyon yönetimiyle, ancak ailesinin maddi gücü yeten, satranç mevhumunu anlayan velilerin çocuğu olan sporcular gerçek başarıya ulaşabilir. Bizim zamanımızda öyle değildi. Kesinlikle öyle değildi. Bakın kadın ve erkeklerde en güçlü sporcularımıza! Bizim dönemimizde varoşlarda büyüyüp, anne ve babasına ev alan, dünya ve Avrupa başarıları olan büyük ustalarımız oldu.

Sporcu odaklı çalışmalarımız oldu. Örneğin Dünya Kupasına katılacak bir sporcumuz için 3 büyük usta ile kamp düzenlendi. Kampta yan gelip yatan azbaşkanlar değil sporcu ve hocalar vardı. Şimdi ne oluyor? Bu felaket yönetim Olimpiyat Altıncısı milli takımı kamp yapmadan Dünya Takımlar Şampiyonasına gönderiyor. Sporcuların başında otelde yatıp kebap yapan yöneticiler gidiyor. Satranç tahtasını dizmekten aciz insanlar.

Peki ama Sadece Türkiye Şampiyonu mu Yetenek?

Bir çocuğun sürekli Türkiye Şampiyonu olması, diğerinin olamaması yetenekle çok fazla ilgili değildir. Çocuk sünger gibidir, bilgiyi çeker. Onu işleyip elmas yapan müfredat ve öğretmendir. Özellikle 10 yaş altında… O nedenle bugün bir çocuk 10 yaşta Türkiye 25ncisi olur, bakarsınız sonraki sene patlama yapıp şampiyon olur.

Örneğin Ebru Kaplan, eğer Giresun’da değil de, İstanbul, Ankara, İzmir ya da Antalya’da yaşıyor olsaydı, çok rahat büyük usta olurdu. Onun daha iyi bir yere gelememesi bizim hatamızdır. Bizim dönemimizde olanaklar çok daha kısıtlıydı. Ama buna rağmen mucizeler oluşturuluyordu.

Birçok yetenek, federasyon desteğinin eksikliği yüzünden, söylemeliyim ki, bizim de dönemimizde olmuştur, hak ettiği yere gelememiş olabilir. Ama bu dönemde yetenek katlediliyor. Olanak var ama yönetim yok. Kötü niyet var, yönetim olması gereken yerde.

YETENEK HER ZAMAN VARDI! OLMAYA DA DEVAM EDECEK!

Sporcuyu saydık, veliyi saydık, ne eksik kaldı?

ANTRENÖR!

Kuşkusuz, sporda en önemli unsurlardan birisi de antrenör. İyi antrenör olmazsa iyi sporcu yetiştirilemez. Gülkız Tulay yönetiminin, Türk Satrancına yaptığı en büyük kötülük bilinçli şekilde, ulusal takım antrenörlerinin kalitesini düşürmektir. Sırf kendilerine destek veriyor diye, 1500 ELO düzeyinde birisi ulusal takım antrenörü olarak gösterildi. Hiçbir zaman o kalibrede antrenör olamaz bu düzeyde birisi. Antrenör mutlaka iyi sporcu mu olmalı? Hayır ama, söz konusu olan ulusal takım antrenörü ise bu kadar da kötü olmamalı! Benim inanamadığım bu arkadaşlarımızın kendilerine bu teklif edilince hiç utanmadan sıkılmadan kabul etmesi. Biz satranççılar bunu unutmayacağız. Asla unutulmayacak.

Bizim zamanımızda antrenör olanlara bakın. Başlarında GM Gurevich (3), GM Grivas, GM Mikhalcisin olan bir dizi IM (uluslararası usta)ve FM (FIDE ustası) vardı. Şimdi?

Ulusal takım antrenörü olmak o kadar önemli bir paye ki satranç sporunda. Her veli çocuğu için ne lazımsa yapmaya çalışır. Gücü yetsin yetmesin, boğazından artırır, onun için harcar. Yetenekli, bir çocuk için en iyisini seçmeye çalışır. Bu doğrudan parayla ilgili bir durumdur. En iyi olan daha pahalıdır, en azından birçok kişi öyle düşünür. O nedenle birisinin ulusal takım antrenörü olması, satranç sporunu bilmeyen bir veli için çok önemli bir kriterdir. Veli “koskoca federasyon hak etmeyen birisine vermez” diye düşünür. Ama bu federasyon öyle yapıyor işte. Bunu da tamamen politik kaygılarla yapıyor. Yani oy hesabı yapıyor, gelecek delege hesabını yapıyor. Eskisiyle nitelik ve yeterlilik olarak ilgisi kalmayan şekilde düzenlenen kurs ve sınavlarda, unvanlar dağıtılıyor. Antalya’da bir kulüp, Ankara’da bir il temsilcisi, Anadolu’da bir kulüp başkanı antrenörün eksiğini politik olarak tamamlıyor. Nitelik umursanmıyor. Sonuç?

1500-1600 ELO’ya sahip antrenörler, 7 yıldızlı otel odasında “milli takım hocası olmak” alt yazısıyla sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar ve 2000 ELO düzeyinde ulusal takım antrenörü yapılan 20 yaşındaki çocuklar…

Bir insan yaşamında hiç satranç oynamadan nasıl bu düzeyde antrenör olabilir? Bu, o listede ismi bulunan büyük ustalara haksızlık değil mi? Nasıl bir rezalet bu?

Hiç ELO puanı olmadan FIDE trainer – 4.kademe antrenör olan ve CV’leri sayfalarca olan eğitim tüccarları! Gidin FIDE sayfasında rezalete bakın! FIDE Sitesi Araması.  Ben bu duruma eğitim ticareti diyorum artık. Kimsenin harcanan yeteneklere, mevhumdan habersiz velilere acıdığı yok.

 YANILTMA – AVRUPA OKULLAR ŞAMPİYONASI ALDATMACASI…

Bu antrenörler başarısız olurlarsa nasıl illerinde kulüplerinde yeni velileri bulacak ve para kazanacaklar?

Onlara bir başarı lazım!

Herkese Avrupa Şampiyonluğu madalyası lazım.

Şimdi gidin her kulüpte bir Avrupa Okullar Şampiyonu ya da madalya sahibi vardır.

Ben şimdi kendimi bir veli yerine koyuyorum. Satrançla yeni tanışan bir veli. Kızım bir sporda yetenekli olarak görülüyor. Ne yaparım hemen bir kulübe yönlendiririm. Gidiyorum kulübe bana diyor ki hoca: “Ali Nihat bey ben Avrupa Şampiyonu yetiştirdim, bakın bu federasyonun web sitesi, bu da madalyası

Gerçekten de öyle…

Yani aklımda hiç soru olmaz, bu Avrupa Şampiyonuysa helal olsun o zaman bu hocaya diye.

Ama nasıl?

Nasıl Avrupa Şampiyonu?

Bir sonraki yazımızda Avrupa Okullar Şampiyonasına ayrıntısıyla gireceğiz.

Matematikle, istatistikle, bilimsel olarak 3ncü sınıf bir turnuva olduğunu kanıtlayacağız.

Amacımız, TSF yönetiminin bu yanıltmasından, kıymetli velilerimizin kurtulması ve uyanması…

Devam edecek…

 

(1) Nevzat Süer kimdir?

Nevzat Süer Türkiye’de modern satrancın gelişmesinde önemli katkıları olan, Türkiye’nin ilk Uluslararası Satranç Ustasıdır. Doğum tarihi 1926, Ölüm tarihi 23 Mart 1987

1968, 69, 70 ve 73 yıllarında Türkiye Şampiyonu olan Süer, 1975 yılında da Türkiye’nin ilk Uluslararası Ustası olmuştu. Tüm bu başarılarının yanı sıra Cumhuriyet gazetesindeki yazıları, zorluklarla tek başına çıkardığı Süer dergisi ile modern Türk satrancının temellerinin atılmasında büyük pay sahibidir. Süer aynı zamanda gençlerle kurduğu yakın diyaloglar ve İstanbul dışındaki satrançseverlerle yazışmalarıyla Türk satrancında adeta bir başöğretmen görevi üstlenmiştir.

Kaynak: www.satrancokulu.com

(2) Okulda Satranç 2 Haziran 2005 tarihinde,  zamanın TSF Başkanı Ali Nihat Yazıcı ile Milli Eğitim bakanı Doç.Dr.Hüseyin Çelik arasında imzalanan bir protokol ile başlamıştır. Vahap Şanal, Cemil Can Ali Marandi, Nezihe Ezgi Menzi gibi yeteneklerimiz 2005 yılında ilk öğretim birinci sınıftayken satrançla tanışmış ve keşfedilmişlerdir.

PROTOKOL HABERİ: TSF Gururla Sunar!!

(3) GM Mikhail Gurevich, 2004-2015 döneminde ulusal alt yapımızın başındaydı. Ama kendisini çekemeyen bazı dalkavuklar, Gülkız Tulay ve ekibine çirkin telkinlerde bulundular ve bu büyük isimle yollar ayrıldı. Bizim dönemimizde çıkan ilk büyük ustadan son büyük ustamıza kadar tüm yeteneklerimiz Gurevich’in elinde elmasa dönüştü. Bugün 10 yaş altında inanılmaz yeteneklerimiz var ve onları 1500 ELO düzeyinde, kendilerine milli takım antrenörü payesi verilen kişiler mahvediyor.

Avrupa Şampiyonu olan genç takımımız: Soldan sağa Vahap Şanal, Cankut Emiroğlu, Mikhail Gurevich (koç), Batuhan Daaştan, Burak Fırat, Cemil Can Ali Marandi… Bu resim çekildiğinde tek büyük usta Gurevichti : )  Şimdi bu resimde olan Vahap Şanal, Batuhan Daştan ve Burak Fırat büyük usta oldu. Cemil Can da çok yakında olacak.

Share Button