Ali Baba ve 7 Cüceler
Ülkemizin yetiştirdiği en iyi komedyenlerden birisi kuşkusuz Cem Yılmaz! 26 Ağustos 2012’de İş Bankasının kuruluş yıl dönümünde kendisiyle tanışma onuruna kavuşmuştum. Daha sonra da, Türkiye İş Bankası’nın reklam yüzü olması nedeniyle de, 2013 Türkiye Yaş gruplarında bulunmuştu.
Bugün Cem Yılmaz’ın yeni filmi “Ali Baba ve 7 Cüceler” vizyona giriyor. Ben gideceğim, sizden de gitmenizi istiyorum. Bir beklentim yok güleceğiz, patlamış mısır yiyeceğiz, üstadın hicvettiği gibi “ne dedi de bu kadar güldük? Üstüne de para ödedik” diye kendi kendimize sorup mutlu şekilde sinemadan çıkacağız.
Bu sabah uyandığımda filimle ilgili bu düşünceler içerisinde bazı çağrışımlar aklıma geldi, sizle paylaşayım dedim.
İletişim altını vurgulamak istediğim sözcük! Türkiye Satranç Federasyonunun iletişim durumunu, bu başlık altında hicvetmek istiyorum.
Nasıl mı? Artık TSF iletişimde bulunmuyor, görünmesini istediği şekilde iletişimi yönetmeye çalışıyor. Ama ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Sivri dilli birisi çıkıp gerçekleri bağırmasa olacak da, olmuyor işte…
İletişim
İletişimin farklı yöntemleri, farklı alt unsurları ve boyutları vardır. Etkileşim de iletişimin bir boyutudur. Bu konuda okumuş-yazmış, eğitim görmüş, ekmek kazanmış, dirsek çürütmüş birisi olarak vurgulamak isterim ki; etkileşim ve iletişim bazen yanlış ifade edilip anlaşılabiliyor. Etkileşim, “interaktiflik”, aslında düzeyine göre tartışılabilecek bir durum.
Örneğin, televizyonlarınızda bir kanalı açmanız ya da seçmeniz interaktif iletişim olduğunu göstermez. Yani geri dönüş yoktur, kaynağa. Size sunulan seçeneklerden birini tüketirsiniz.
Bugün konumuz bu anlamda TSF! İletişim ve TSF! 3 yıldır birbirleriyle ilgisi olmayan iki harf grubu. Ne oldu bilmiyorum ama ben bıraktığımda web sitesi bu kadar kötü yönetilmiyordu. Bir değişiklik oldu mu bilmiyorum ama son bir yıldır veya daha fazla bir süredir saçma sapan haberler, hatalar yapılabiliyor. Kesinlikle yazan ya da sorumlu olanlar satranççı değil. Aslında bunun arkasında Gülkız Tulay olduğu açık.
TSF web sitesi çok kötü maalesef. Bir yönetimin başı kötü oldu mu, bu her yerine yansır. Turnuvalarında madalyalar tahkim kararıyla verilir, teknik kurulunda alınan kararlar Başkanvekili zoruyla değişir, hakem atamalarında sıkıntılar olur, transfer dönemleri uzar, uluslararası anlamda çuvallar, olur da olur.
Komisyonlar Federasyonu yazımda da belirttiğim gibi, örgütlenme yapısında yer alamayan iki komisyon toplantısı vardı. Yazımın sonunda; TSF organizasyon şemasını verip, “bakın unutmuşlar” diye eleştirmiştim.
TSF ile etkileşimimiz böyle oluyor işte, okur okumaz düzeldi organizasyon yapısı. Rezalete bakar mısınız? Yatıyor kalkıyor, Ali Nihat ne yazdı diyorlar! Vah gidi vah… Hata bende tekrar tekrar özür diliyorum. Arada soranlar oluyor; “Ali Nihat Bey siz getirmediniz mi bunları?” diye. Evet büyük acı çekiyorum büyük, Hayatımda asla unutmayacağım en büyük hatam bu yönetim.
Sadece TSF sitesini okuyan bir kişi olsanız, “way be ne muhteşem bir federasyon! Ne kadar güzel yönetiliyor!” diye düşünebilirsiniz. Yönetimin aczi, kötülüğü, çaresizliği ve bilgisizliği bizim malumumuz oysa. Yokmuşuz gibi davransalar da uyuyamıyorlar artık. Ne yazık!
TSF Yönetiminin sosyal medyaya bakışı beni şaşırtıyor. Sosyal medya çok ama çok önemli, satrancın gelişmesi için, yaygınlaşması için kullanılmalı. TSF iletişimi çok yüksek olmalı. Ama Çarşamba günü haber yayınlayıp bir sonraki gün Salı günü oynanacak diyen, yalap-şalap haber yapan, kimsenin denetlemediği mutsuz çalışanları olan bir federasyonun, sosyal medyadan anladığı tek şey, iktidarını korumak için destek toplamak. Oysa satrançla ilgili ne güzel şeyler yapılabilir değil mi?
Anımsarsınız, daha önce yazmıştım. Nilüfer Çınar Çorlulu Çubuk Turnuvasında Metin Hatipoğlu‘na “Neden Ali Nihat YAZICI’nın paylaşımlarını beğeniyorsun? Beğenme” diyordu. Başkanın en yakınında, nasıl olduğunu ve neden olduğunu anlayamadığımız bir şekilde, satranç yok olurken, 40 yıllık satranç geçmişini kenara koyup destek veren bu sadık sağ kolundan böyle bir şey duyduğunuzda, siz olsanız neler hissederdiniz? Hani kendinizi Hatipoğlu’nun yerine koyun demek istedim. 40 yıllık bir arkadaşınızın yazdığı ve inandığınız bir şeyi, velev ki hatalı olun, beğeniyorsunuz. O güç, TSF gücü, bir biçim içinde size ulaşıp, “Beğenme sakın, cızzzzzz” diyor. Düşünebiliyor musunuz korku hükümdarlığını? Sonrasında ben yazınca gidip, “Sen konuştuklarımızı aktarıyor musun? Aşkolsun” diye çıkışan da aynı isim.
Gülkız Tulay’ın durumu, konunun başlığında olan masalımızdaki kraliçenin durumuna ne kadar benziyor bakar mısınız?
Hicvederek anlatalım! Ayna sosyal medya olsun!
Kraliçe her gün sosyal medyayı açar ve sorar!
Sosyal medya sosyal medya, söyle var mı benden daha güçlüsü, daha iyisi, daha muhteşemi bu dünyada?
Sosyal medya der ki, “Kraliçem öhhö, ıhhhh…….”
Hemen birileri aynanın camını fluğlaştırırlar, “ho ho ho” diye nefesle üfleyip, “aman kraliçe kendini görmesin” diye, kulaklar çekilir, aynı odadan yan yana paylaşımlar yapılır, birileri aranır, birilerine “sen de paylaş kardeşim” diye ricalarda bulunulur.
Sosyal medya der ki, “Kraliçem ıhhhhh….”
Çok sinirlenilir, “aaaa olur mu canım böyle şey?”
Eninde sonunda sosyal medya ayna gibi kırılmamak için kraliçenin istediğini söyler. Ama akıllarda, yüreklerde, gerçekte her şey çok farklıdır! Cüceler cücedir!
Tekrar soruyorum o zaman! Ya gerçekler?
Satranç nerede satranç? Türk Satrancı Pamuk Prenses!
Beyaz atlı pens gelecek, Türk Satrancını kötü kraliçenin elinden kurtaracak! Az kaldı bekleyin!
Bizim masallarımızda hep iyi son olur.