Üzüm üzüme baka baka karardı
“Üzüm üzüme baka baka kararır” derler, bizim federasyonda her şey çürüdü. Dünya satranç tarihinin en kötü federasyon yöneten başkanı Gülkız Tulay ve satrançla ilgisi olmayan ekibi, zerre kadar hukuk ve etik ilke takmıyorlar. Atamalarda, görevlendirmelerde her karar satrancın iç politikalarına dayanıyor.
Seçimden sonra durum düzelir, belki de Gülkız Tulay kendi seçtiği (eski ekibini benim seçtiğimi iddia ediyordu ama değiştirmedi) yeni ekibiyle, oğlunun-yeğenin çıkarlarını, yönetiminde oy getireceğini düşündüğü başkan vekillerinin yemelerini-içmelerini, delegelerinin çıkarlarını değil de, satrancın çıkarını düşünür sandık. Heyhat nerede! Gülkız Tulay 2012-2016 döneminde gösterdiği felaketten kötü ve satrancı dibe vurduran yönetimin de daha kötüsünü göstereceğe benziyor.
Özür diliyorum önceki yönetim sırasında bundan kötüsü olamaz demiştim, yanılmışım.
Bunun ilk örneğini sporculara ayrılan bütçelerde görüyoruz. Milli sporcularımızın, dergilerde okuduğumuz röportajlarında kendilerine bütçe yetersizliği nedeniyle yurt dışı kaynak ayrılmadığını görüyoruz. Ailelerinin destekleriyle turnuvaya giden sporcularımız var.
Bu ne büyük bir ayıp! Yazıklar olsun bir büyük ustaya yılda dört turnuva sınırı koyan, ama başkan vekillerinin yeme-içme-rakı paralarını ödeyen federasyona…
2012-2014 arasında tam 18 ay milli takım kampı düzenlememenin bedelini ağır ödeyen Türk Satrancı, yoğun eleştirilerimiz sonucunda kamp süreci tekrar başladıktan sonra, ancak 2016 yılında eski milli takımının gücüne kavuşmuştu. Sorun takımda değildi. Sorun 2012-2016 dönemimin umursamaz Başkanındaydı.
2007 yılında başkan olarak verdiğim bir demeçte, Millilerimizin 2016 yılında olimpiyatlarda ilk üçe gireceğini söylemiştim. Emin olun bizim başlattığımız vizyon ve çalışma devam etseydi bu olurdu. Zaten Olimpiyat altıncılığında Gülkızın zerre kadar katkısı var mı? 2016 takımı ile 2012 takımı aynı değil mi? Eğer bizim çalışma anlayışımız sonraki dört yılda devam etseydi, sadece takım olarak başarılı olmakla kalmazdık, aynı zamanda Mustafa, Emre, Barış, Vahap, Batuhan ve Cemil Can gibi sporcularımız bugün dünyanın ilk 20’sinde olurdu.
Gülkız Tulay’ın satrançla ilgili umurunda olan tek şey, üstüne yapıştığı koltuk, kendisine oy veren delegeler, oğlunun yeğenin sefası… Başka hiçbir şey zerre kadar umurunda değil bence.
“Ne kadar acımasız!” mı dediniz? Emin olun on kez düşünüp bir kez yazıyorum. Bir sporcum benden bütçe isteyecek, ben oğlumu üç yurt dışı göreve gönderip 5-6.000€’dan fazla kaynak harcayacağım, bu gündeme gelecek, “onun da hakkı” deyeceğim, çıkarıp o bütçeyi vermeyeceğim. Ölürüm daha iyi. Utanmak lazım!
Satrançta adalet, hukuk diye bir şey kalmadı…
TSF’nin hakem, antrenör, sporcu atama ve seçimlerinde artık zerre kadar adalet kalmadı. Mevhumu anlamayan, çevresinde anlayanları barındırmayan, gerçekleri söyleyenleri yok eden Gülkız Tulay, yanındaki rakı markası meraklısı yönetim yedekleri, tarih yazsın diye iş birliği yaptığı çıkarcılar, oğlunu ve hatta oğlunun sevgilisini hakem olarak görevlendirdiği il temsilcileri, kendisine methiye dizen ve sosyal medyada yağ basan Denizli, Antalya, Yalova illerinden satrançla ilgisi olmayan hakemleri, şiirler yazdıkları için kutsadığı sporcular gibi..
Şimdi size kalkıp desem ki, “TSF ulusal hakemleri içerisinde notasyon yazmayı bilmeyenler var, kanıtlarım” ne düşünürsünüz?
Ya da daha da ileri gitsem, oppozisyon kuralını bilmeyen ulusal takım antrenörleri var desem?
Hatta desem ki, FIDE 2. Kademe antrenörleri var, UKD’leri yok, ELO’ları yok inanır mısınız?
Bizim dönemimizde böyle bir şey yoktu ve olamazdı!
Daha da ileri gitsem, Satranç tahtasına taş dizemeyecek bir yönetimimiz var desem?
Ben satrancın en temel öğretilerinden birisinin “kurallara uymak” olduğunu düşünüyorum.
Bunlar satranççı olmadığı için, bu öğretiden mahrum kalmışlar. Bilmiyorlar.
Nitelik yok! Bitti artık.
2012-2016 döneminde sırf başkanın koruması gibi yanında olan il temsilcisine yakın olduğu için 1550 ELO’lu bir arkadaşımız ulusal takıma antrenör oldu.
Eleştirdiğimiz için bu düzeyi bu kez 2000’lere çıkarttılar.
Ülkemiz ELO listesinde 220’nci sırada olan bir genç kardeşimiz, sosyal medyada bir fotoğraf paylaşıyor ve ekliyor..
“Ayrı bir gurur, milli takım hocası olmak” 7 Yıldızlı bir otel, altın varaklı bir oda, TSF’nin 2000 küsur ELO’lu bir milli takım antrenörü..
Bence kendi küçük dünyasında baktığında, maalesef yerden göğe kadar haklı. Bu genç kardeşimizin hiçbir kabahati yok.
Kabahat onun etrafında baktığı kararmış üzüm tanelerinde…
Ben empati kurmak istiyorum. Şimdi bu genç kardeşimiz Türk Satrancının tepesine çökenlere bakıyor.
Hakemler?
Hepsi adaletsiz şekilde geliyorlar. Bir çok iyi hakeme görev verilmiyor. Tahsin Aktar, Erdem Uçarkuş, Selçuk Büyükvural, Abidin Ünalgibi mükemmel üstü hakemler Gülkız Tulay’a biat etmedikleri için yok edilmiş. Olgun Kulaç, üzümleri baka baka bırakın olgunlaştırmayı çürüttü.
Sporcular?
Size sporcu seçiminde adalet kaldı mı? Özel Çalışma Gruplarını yazmıştım daha önce… İlk ona girmeden yaş gruplarında milli takıma giren, yurt dışına kampa gönderilen sporcularımız olmadı mı?
Görevliler?
Onu milli takım hocası yaptıran kişi, eşini ve kız kardeşini görevli yazmamış mıydı?
Bu genç kardeşimiz çevresinden gördüğü ilgi ve takdiri tamamen kendisinin başarısı olarak düşünüyor.
Bu türlü haksızlıkla yapılan atamaların doğal olduğunu düşünüyor.
Ülkede durum da böyle değil mi?
Ama bu kardeşimizin unuttuğu şey şu. Mızrak çuvala sığmaz, senin yeterliliğin olmadan yetiştireceğin sporcu başarılı olamaz.
Bu kardeşimize yaşça büyük bir kişi olarak bir atasözünü anımsatmak istiyorum.
“Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner”
Gel sen kararma genç kardeşim. Sen satranççısın.
Yarın bunlar gider, bugün sana ses çıkartmayan satranç camiası önce seni tefe koyar.
Hakkın olmayan bir şeyi isteme!
Eninde sonunda ortaya çıkar. Sana batar.
Bak sana başka bir örnek vereyim.
Suat Atalık en kötü örneği!
Her büyük usta olana hile hurda çamuru attı, sonra kendisinin büyük usta olduğu son turnuvada yaptığı son iki beraberliği anlaşmalı yaptığı ortaya çıktı. 2-3 hamlelik.
O turnuvada oynayan herkes o günlerdeki en iyi arkadaşıydı Suat Atalık’ın… Çocuk nereden bilsin bir gün Chessbase çıkacak, maçlar kaydedilecek, herkes ulaşacak, “bir kereden bir şey olmaz” dedi, kalktı iki kısa beraberliği yaptı. O beraberlikleri almasaydı, yarım puanla büyük usta olma şansını o turnuvada kaçırıyordu.
Bak o Suat Atalık amcan da, başkalarına hep kendisinin yaptığı gibi bakıyor. Her kısa beraberlik yapanı ahlaksızlıkla suçluyor, ama kendisinin yaptığını unutuyor.
Cezası bitmeden satranç oynanmasına izin verildi, SGM mevzuatında olmayan bir durum, yarın Gülkız Teyzen le de birlikte poz verirken görürsün.
Ama bunlar hep ortaya çıkar. Yanlış asla gizli kalmaz.
Hakkın olmayan şeye el uzatma delikanlı!
Şimdi gelelim başlığımıza..
Üzüm, üzüme baka baka karardı!
Baştaki üzüm tanesine önce yönetimi baktı, en yakınlarındaydı..
Kurulları görmezlikten gelemediler, anımsayın tehdit savuran kurul başkanlarını, karardılar, hatta O, o kadar çürüdü ki, baş üzüm tanesi onu silkeledi salkımdan…
İl temsilcileri karardı, kulüpler karardı, hakkı olmadan ulusal takıma seçilen bazı sporcular karardı…
Genç antrenörlerimiz karardı…
Sporcularımız karardı.
Sizce bu kadar kararmadan sonra bu asmadan üzüm yenir mi?
Siz medyadaki yönlendirmelere kanmayın!
Türkiye Satranç Federasyonu çok ama çok kötü yönetiliyor.
Tomurcuklar, büyümeden kararıp yok oluyor…