“Satranççı olmak” Ne Demektir?
Hepimiz, kendimizi tanımlarken “satranççıyız” diyoruz. Biz satranççı olarak kimiz?
Farklı kültürlerden, farklı aile yapılarından ve yüzlerce milletin efradından oluşan bir aileyiz. Pekiyi, bizi bu ailenin üyesi yapan şeyler nelerdir?
Bu ailenin üyesi olabilmek için ilk şart elbette iflah olmaz, gem vurulmaz bir satranç tutkusu. Büyük usta olmayabilirsiniz, ancak öncelikle satrancı gerçekten çok sevmelisiniz.
Tutkuyla bağlılık olmadıkça, her satranç oynayan insan ya da makine de satranççı sayılmayabilir. Benim cebimdeki telefon bile 2750 ELO gücünde satranç oynuyor. Satranççı mıdır? Değildir, çünkü satranççı olmak, yarım sayfalık bir kural listesi olan bir oyunu sürekli oynamaktan da geçmez. Satranç, farklı fikirlerle mücadele edebilme azmini kazandırdığı ölçüde, o fikirlere saygı duymayı ve yararlanarak kendini geliştirmeyi de öğretir. Altı yaşında bir çocuğa birey olarak saygı gösterilen çok az topluluk vardır. Satranç tahtası başında, yetmiş yaşındaki rakibi tarafından eli saygıyla sıkılan bir çocuk hem kendine güven duyarak yetişir, hem başkalarına saygı göstermeyi de öğrenir.
Okulda öğrendiğim her şeyin toplamından fazlasını satranç camiası içinde öğrendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Buna hem eğitim hem de öğretim dahil. Örneğin bir lise öğrencisisiniz ve kimya dersiyle başınız dertte. Okulda bir ayda anlayamadığınız bir konuyu, satranç ailesinin bireyleri size iki saat içinde ve çok net olarak anlatabilirler. Başka konularda sıkıntılarınız olduğu zaman da çalacağınız kapı, yine başka bir satranççının kapısı olacaktır. Satracın büyüsü buradadır: Tahta başındaki rakiplerinizi zaman içinde doğal müttefikleriniz haline getirir.
Öte yandan, her ailenin bir düzene gereksinimi vardır. Biz satranççılar olarak, bu düzeni her zaman mümkün olan en demokratik yollarla kurmak eğilimindeyiz. Bunun için çok konuşur, çok yazar ve çok tartışırız.Başka birinin gözünde “incir çekirdeğini doldurmayacak” konular, bizim için neredeyse kıyamet koparacak kadar önemli olabilir. Bir turnuvada genç bir kardeşimiz elinden suyunu düşürdüğü için üzülüp ağlasa, bu bizim için sayfalarca sürecek tartışma konusudur. Elbette bu tartışmaları yapabilmek için ön şart, bu kültüre sahip olmaktır. Satranççı olmayan birinden satrançla ilgili konularda iş yaparken bu olgunluğu göstermesini beklemek de fazla safdillik olacaktır. İnsanlar ne kadar iyi kişiler olurlarsa olsunlar, satranççıyı anlamak ve dertlerini çözmek için, yine satranççı olmak gerekir. Satranç disiplini “elit insan” yetiştirir. Elit insanlar arasındaki düzeni sağlayacak kişilerin de elit olmaları gerekir.
Satrancın hızla tabana yayılabilmesi için ülkemizde bugüne kadar güzel çalışmalar yapıldı. Bu ivmeyi sağlayabilmek için de, satranççı vasfı taşımayan kişiler zaman zaman antrenör ya da hakem, zaman zaman da yönetici yapıldı. Bugün geldiğimiz noktada ve yetişmiş insan gücümüzle, satranççı olmayanların yönetici olmalarına artık gereksinim duymuyoruz.
Biz güç ya da iktidar merakında olanlar değiliz. Biz satranççıyız, ülkemizde ve dünyada satranca hizmet etmeyi hedefliyoruz. Biz anneyiz, babayız, ağabeyiz, ablayız, kardeşiz. Kardeşlerimizin hak ettikleri kadar güzel şekilde yetişmelerini istediğimiz gibi, yetişmiş sporcularımıza, hakemlerimize ve antrenörlerimize de gereken değeri vermek istiyoruz. Halihazırda mevcut durumda ise bu ikisinin de yapılamadığı gibi, ilerleyeceğimiz yerde geriye gittiğimizi görmekten üzüntü duyuyoruz. Geldiğimiz noktalar hiç bir zaman iyi değildir ve iyi olmayacaktır. Gelişim sonsuz bir süreçtir. “Biz olduk!” dediğimiz anda önce duraklama, sonra gerileme devrine gireriz. Yorgun düştüğümüz anda görevi devralacak genç kardeşlerimiz her zaman çıkacaktır. Yine de bulunduğumuz yer, olmamız gereken yerin çok gerisinde. Bereket versin; bu durum çok yakında değişecek.