Olimpiyatlarda Hüsran
Olimpiyatlarda Hüsran
Bölüm 1: “Açık Kategori”
Ulusal takımlarımız açık ve kadın kategorilerinde olimpiyatlarda hüsran yaşadı.
Önce Açık Kategori
Açık kategoride 21nci sırada başladığımız olimpiyatları 28nci sırada bitirdik. Ben millilerimizin ilk beşe gireceğini ümit ediyordum. Bu ümidimin nedeni hazırlık yapmaları, koşulları ya da performansları değildi. Hani bir futbol maçında umut edersiniz ya; takımınız 2-0 geride maçta son 10 dakikaya girer, bir mucize olsun beklersiniz. Aslında bu beşli mucize yaratacak bir takım. Ama mantıklı olan oldu, mucize olmadı.
Benim umudumun arkasındaki düşüncem sporcularımızın bireysel yeteneklerinin eşsiz olması. Açıkçası GM Batuhan Daştan’ın neden beşinci masada olmadığını bilmiyorum. Çocuklarla konuşmayalı uzun zaman oldu. Ama sanırım bir mazereti olacak ki, GM Solak beşinci masada yer aldı. Söylenecek söz yok, yeter ki hazır olsunlar.
Bu kadroyla ilk beş olur mu diye soranlara, şampiyon Özbekistan’ı örnek göstereyim.
İyi bir hocayla ve hazırlıkla neler olduğunu görebiliyoruz. IM Kanmazalp çok çok yetenekli bir sporcu, iyi de bir sekondant olabilir ama bu takıma hoca olması mümkün değil. Bunun için deneyim gerekir, karizma gerekir. Açılışlarda nasıl sapır sapır döküldüğümüzü herkesin dikkatine sunmak istiyorum.
Federasyon yönetimi satrancın spor olduğuna inanmıyor. Bence sorun burada. Spor olduğuna inansalar, gerçekten başarılı olmak isteseler icraatları herhangi bir sporda başarılı olmak için yapılması gerekenleri uygulamak olurdu. Umurlarında değil. Onlar başarıyı sportif arenada, satranç tahtasında yapılacak iyi hamlelere değil; Bitlis ve Tatvan’da kağıt üzerinde oynanan liglerden gelecek delegelerin oylarına, cumhuriyet tarihinin bana göre en vasat yönetim gösteren bakanına tavassut ederek alacakları desteğe, kendilerini aday gösterip FIDE’de verecekleri oya karşı kriterleri belli olmayan ödüller alarak bunu ülkeye servis ederek yandaş medyada yayınlanacak haberler ile oluşturacakları algı yönetimine bağlamış durumdalar.
Başarıyı hedefleseler altı büyük ustaya, bu ülkenin en iyi altı satranççısına doğru dürüst maaş verirlerdi. Başarı hedeflerinde olsa daha hızlı işlem yapabilen bilgisayarlar, açılış desteği için bulut üzerinde maç öncesinde analiz yapmaları ve çalışmaları için ducats almalarına destek olurlardı. O da ne diyenleri, instagramda köpek videosu izlemeye davet ediyorum. Bu kadar satrançtan uzaksanız, bu yazının geri kalanı sizin için değil demektir.
Tabii, maaş yerine prim vermek ya da sporcuların masraflarına katkıda bulunmak gibi seçenekler de olabilir. Maaş verilince ELO düşmesin diye geçmişte yatanları da biliyoruz. Ama bunların hepsine çözüm bulunabilir. Biz geçmişte bulduk. Amiyane tabiriyle “ne kadar ekmek o kadar köfte”…
Son 10 yıla bakın ve bana bir tane doğru dürüst tüm sporcularımızın katıldığı bir Türkiye Şampiyonası söyleyin. Maaşını vereceksin, bütçeyi sunacaksın, en iyi olanaklarla donatacaksın, hocasını atayacaksın, işini yapmazsa da hesabını soracaksın, hala yapmazsa takımdan çıkaracaksın. Yönetim dediğimiz şey, başkanvekilini, asbaşkanlarını gezdirip, kakara kikiri yapmak değil. Bu işler bilimsel, süreçleri tanımlanmış işler.
Ne diyeyim istesin yönetim gidip kendilerine proje sunayım, bu işi nasıl yapacaklarını öğreteyim.
Bizim dönemimizdeki, 12 yıldaki başarının ardında bilimsel çalışma, yönetmeye yönelik aldığımız eğitimler, deneyimler vardı. Bu kadar kötü nasıl yönetilir ben bilemiyorum, çaresizliğe teslim olmuş, aşağılık kompleksine kapılmış, acizlik gösteren, içlerinde birisi bile yönetmeyi bilmeyen ya da bildiğini söylemeye korkan veya işine gelmeyen bir yönetim bu.
Biz nasıl yapmıştık gelin bir geri dönüp bakalım…
1 Ekim 2004’te Kuşadası’nda Avrupa Kulüpler Kupasının açılışından önce Garry Kasparov bir basın toplantısı düzenledi. Ben de oradaydım.
Bir gazeteci şu soruyu sordu: “Türk Satrancında bir Kasparov çıkabilir mi?”
Kasparov’un yanıtı şu şekildeydi: “Satranç yeteneği tüm dünyaya eşit olarak dağılmıştır. Siz o yeteneği bulup satrançla tanıştırır, ona en iyi olanakları sunarsanız, başarı gelecektir.”
Biz yönetimimizde bunu yaptık. Kasparov bu sözleri söylediğinde Vahap Şanal, Cemil Can Ali Marandi, Batuhan Daştan henüz satrançla tanışmamışlardı. Bu ülke topraklarında doğan en iyi ve bugüne kadar en yüksek ELO puanına ulaşmış satranç sporcusu olan GM Mustafa Yılmaz 2050 ELO’ya bile sahip değildi. Satrancımızın en büyük yeteneklerinden birisi olan Emre Can 2200 bile değildi.
Biz inandık, sporcularımıza inandık, satranca inandık, canımızı dişimize takıp çalıştık. Sporcularımıza en iyi bilgisayarları aldık, en iyi olanakları vermek için gayret gösterdik. GM Guliyev, GM Predrag Nikoliç, GM Portisch, GM Grivas, GM Gurevich gibi hocalarla eğittik. Destek olduk, burs vermeye çalıştık. Okulda satrancı başlattık (sahi şimdi okulda satranç ne durumda?), Şanal, Daştan, Ali Marandi gibi olağanüstü yetenekleri satrancımıza kazandırdık. Sonuç ne oldu? Ben bıraktığımda bu takım Rusya’yı yendi! Kuşkusuz işin en büyüğünü sporcularımız gerçekleştirdi, yaşamlarını verdiler bu spora. Bugün büyük usta olan bu isimlerin aileleri servet harcadılar varlıklarına göre. Ne için? Bu ülkenin bayrağı daha yukarda bir yerde dalgalansın diye, bu spora inandıkları için.
Ama federasyon tıs!
Gülkız Tulay, ne ekerseniz onu biçersiniz. Sizin başkanvekilinizin otel ücreti, ekstraları, harcırahları bile bu açığı kapatmaya yeter, ama sizin öyle bir derdiniz yok. Sizin niyetiniz satrancın başarısı değil!
Türk satrancına zerre kadar faydanız dokunmadı, yaptığınız tahribat uzun yıllarda ancak onarılabilir.
Umuyorum bu yazıdan sonra federasyon milli sporcularımızın ücretlerini iyileştirir, doğru dürüst bir düzeye çıkarır. Umuyorum, beni, utandırırlar yeni bilgisayarlar alır, yeni çalışma bütçeleri sunarlar.
Umuyorum, ülkemizin bana göre en gözde sporcuları olan GM Yılmaz, GM Can, GM Ali Marandi, GM Şanal, GM Daştan, GM Solak’ın kıymeti bilinir. Umuyorum dünya çapında bir hocayla anlaşıp, 2024 Budapeşte’ye hazırlık şimdiden başlar.
Ben ummaktan öte mücadele de ediyorum. Etmeye de devam edeceğim.
Not: Bu yazı dizisini olimpiyatın hemen ardından yayınlamaktan kaçınmamın en büyük nedeni devam eden yarışmalarda sporcularımızın dikkatinin dağılmaması ve buna benzer kaygılarım. Ayrıca çok yoğundum.
Sürecek….