Kamp Notları – 1 –
Bir kaç ay önce, Büyük Usta (GM) Haznedaroğlu bir forum köşesinde, “Ali Nihat YAZICI zamanından beri kampların plansız programsız yapılması” konusunda duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş, ben de gerektiği gibi bir yanıtı bir yazım içerisinde isimsiz olarak vermiştim. Sonrasında Haznedaroğlu, sitemizde yorumlarıyla konuya renk katmıştı.
Ben, gerek eğitimim gerekse yöneticilik deneyimim nedeniyle, üretirken ve yönetirken raporlamanın ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilen birisiyim.
“Söz uçar yazı kalır” hesabı önemli önemsiz gördüğüm konularda not alır ve bir kenara koyarım. Plansız asla hareket etmedim yaşamımda. Benim satrançtan edindiğim en önemli kazanım plan kurmak. O nedenle, özellikle büyük özveriler göstererek çalıştığımız bir dönemde, ilk yetiştirdiğimiz ve benim için ilk göz ağrısı niteliğinde kıymetli olan bir büyük ustamızın bu gerçekle ilişkisiz eleştirisini çok önemsiyorum.
Düşündüm de, GM Haznedaroğlu eğer gerçek olmayan bir şeyi yazabiliyorsa, bir de GM olamayan, yüzüme konuşamayan ama arkamızdan atıp tutanlar olamaz mı? Üstelik camia şimdi ne düşünüyordur? Büyük bir olasılıkla Gülkız Tulay dönemimde olduğu gibi, benim zamanımda da harala gürele kamplar düzenlendiğimizi, plan yapmadığımızı, hedef koymadığımızı, yatırım-performans karşılaştırmaları (belki şu andaki yönetimden birileri “bu da ne yahu?” diyordur) çıkartmadığımızı, milli takım seçme kriterlerimizin olmadığını, aklımıza estiği gibi sporcuları yurt dışına yolladığımızı v.b. düşünüyor olamaz mı? Öyle olsa, Gülkız Tulay’a dünyanın en iyi satranç federasyonunu teslim edebilir miydik?
Yıllarca düzenlenen kampların tümünü planlı, programlı, hedefleri olan, bütçeleri oluşturulmuş, sonuçları raporlanmış, başarı hedefli projelerin parçaları olarak gerçekleştirdik. Milli takımlar ve milli takımların çalışmaları konusunda, benim dönemimde gerçekleştirilen kazanımların satranç sporunda dünyada eşi-benzeri olamaz. Varsa bilen çıksın söylesin.
Belki de bu kampların raporları, performans gelişim eğrileri, sporcu bazında değişimler, tercihler gibi önemli çalışmaların, kişi haklarına saygı göstermek koşuluyla camiayla paylaşılması; neden bu kadar başarılı olduğumuzu, olağan üstü çalışma tempomuzun yanında, aldığımız mükemmel eğitim sonucunda yöneticilik yeteneklerimizin de çalışmamıza yansıdığının camiamız tarafından görülmesi, gerçeklerin öğrenilmesi açısından yararlı olabilir. Üstelik, “şahsen %100 inandığım ve tamamen kişisel görüşüm olarak” ülkemizin en kötü yönetilen federasyonu, dünyanın en kötü yönetilen satranç federasyonu diye nitelendirdiğim, Gülkız Tulay yönetimi de belki dosyalarında zaten var olan bu raporları okur da, bazı şeyleri düzeltebilir. Gerçi artık çok geç kaldılar bunun için ama…
O nedenle, seçerek, tümünü değil, kamplarla ilgili çalışmalarımızı raporlarıyla zaman içerisinde, Satranç Haber sitesinden yayınlamaya başlıyorum.
Önce dönemi koşullarıyla anımsatmak istiyorum.
2000-2002 (Özerklik Öncesi Taş Devri – Sürünme Çağı)
Göreve başladığımızda, 34.Dünya Satranç Olimpiyatları İstanbul’da sona ermiş, 126 ülkenin katıldığı Olimpiyatta Türkiye A 62., Türkiye B 66. olmuştu. Kadınlarda 86 ülke arasında 63. ve 67. olmuştuk.
Milli takımlarımızın başında efsane hoca Büyük Usta Evgeni Vasiukov vardı. Ancak Vasiukov’un TSF ile olan sözleşmesine ait maaşı Zeka Vakfınca ödeniyordu. Olimpiyat sonrasında bizim seçilmemizi takiben sözleşmesi sona erdi. 2000-2002 arasında milli takımlarımızda bir yabancı büyük usta olmadı. Kendi yağımızla kavrulduk diyebiliriz. Bu dönem büyük bir kayıptı bizim için. Aslında ne yapmak lazım, nasıl yapılması lazım çok iyi bilmemize karşılık, olanaklarımız yoktu.
2001 yılında 300 Milyar TL (bugünün parasıyla 300.000 TL) bütçemiz vardı. Ancak bir lirasını bile atrenör için harcayamıyorduk. Özerklik yoktu o zaman. Hesap açmamız, para kazanmamız, gelir elde etmemiz ve gelirleri istediğimiz gibi harcamamız suçtu. Eğer antrenör tutmak istiyorsanız önce antrenörler prensip anlaşması yapıyor, sonra Başbakanlığa müracaat ediyordunuz. Bu müracaatınız yaklaşık olarak 8-9 ayda sonuç veriyor ve Devlet eğer “gücünüz” varsa size “tamam sözleşme yapabilirsin” diyordu.Ancak biz hiç bir büyük ustayı bu kadar uzun süre beklemeye ikna edemiyorduk. O nedenle, 2 yıl içerisindeki çabalarımız hiç bir sonuç vermedi. Tek yöntem bir sponsor aracılığıyla antrenör istihdam etmekti.
3 uluslararası ustamız vardı ben seçildiğimde. IM İlhan Onat, IM Can Arduman ve IM Turhan Yılmaz. Yaş ortalamaları 55’in üzerindeydi. Büyük ustamız yoktu. Az sayıda FIDE ustası ve bir kadın uluslararası usta vardı. ELO listemizin başında 2365 ELO puanına sahip bir sporcumuz vardı. Tarihimizde, Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında alınmış masa dereceleri dışında herhangi bir altın, gümüş veya bronz madalya yoktu.
Ben seçildiğimde federasyonumuz Avrupa Satranç Birliği’nin üyesi olduğunu bilmiyordu. Katıldığımız şampiyonalar ise sayılıydı: Avrupa Yaş Grupları, Dünya Yaş Grupları, Olimpiyatlar, Balkan Şampiyonaları, Dünya Gençler Şampiyonası. ELO listesinde bulunan sporcu sayımız bir kaç on elin parmakları kadardı.
Yetenekli sporcularımız yok muydu? Çok vardı. Saymak gerekirse; Kıvanç Haznedaroğlu, Umut Atakişi, Mert Erdoğdu, Betül Cemre Yıldız o günlerde herkesin gelecek beklediği yeteneklerimizden bir kaçıydı.
Ama antrenör tutamıyorduk. Sporcularımız iki yıl boyunca yerli antrenörlerimizle bir şeyler yapmaya çalıştı. Elimizden fazlası gelmiyordu. Tek yapabildiğimiz turnuva düzenlemek veya turnuvaya yollamaktı. Onun da büyük sıkıntıları vardı. Örneğin, benim ikili ilişkilerim nedeniyle kapalı bir turnuvadan davet alıyorduk. Taş çatlasın bugünün parasıyla 400-500 ABD doları lazım oluyordu. Ancak, yıllık faaliyet programında olmadığı için süreç şu şekilde işliyordu.
Önce yönetim kurulu kararı alıyorduk, sonra genel müdürlüğe başvurup onay istiyorduk, genel müdür onay verdikten sonra yurt dışı izni almak için bakanlığa gidiyorduk, bakanlık da onay verirse faaliyet programımıza ekleniyor, sporcunun gidişine izin çıkıyor, bütçeden kendisine ödeme yapılıyordu. Kesin atladığım bir kaç aşama daha vardır, uzatmıyorum.
Ne zamana kadar? Türkiye Satranç Gönülleri Geliştirme ve Eğitim Vakfı kurulana kadar…
Sonraki yazı….
2002-2004 (Özerklik Öncesi Yakın Çağ – Emekleme Çağı)
Sayın Ali Nihat Yazıcı, seçildiğiniz andan itibaren belli bir periyot gerçekten özverili ve güzel işler yaptınız. Bizlerin gelişmesinde katkılarınız oldu. Ben zaten sizin söylediğiniz gibi “hiçbir şey yapılmadı” demiyorum. Anımsarsanız son 4 yıllık döneminizde milli sporcular olarak hem sizinle, hem de seçtiğiniz milli takım menajerleri ile kampların verimsizliğinden ve daha iyi hale getirilmesinden bahseden konuşmalar, toplantılar yaptık. Ben o dönemi alarak günümüze getirip kampların yararsızlığından bahsedecektim. Bahsedecektim diyorum çünkü fikirlerin paylaşılması tartışılması her zaman bizleri geliştirir diye düşünüyordum. Ne yazık ki insanlar, başkalarına çamur atarak, olayları bilmeden de yorum yapabiliyor. Mesela sizin benim için iddia ettiğiniz “bir yerlere gelebilmek için yaranma” eylemi. Sadece siz değilsiniz tabi ki bunları söyleyen ileten. Bunları gördükten sonra gerçekten şuan bu camiada yazan insanların çoğunun satranç adına yazdıklarından şüphe edip, onlara inanamayıp yazmayı bıraktım. İstediğiniz taktirde sizinle sizin döneminizde yaşadıklarımı size ve/veya milli takım menajerinize ilettiğim gibi tekrar anlatabilirim.
Saygılarımla
Kıvanç Haznedaroğlu