Genel Kurul (3) – Konuşamayan satranççılar, saçmalayan delegeler
Genel Kurulu anlatıyordum… İşlerimin yoğunluğundan ancak fırsat bulabiliyorum.
Demokrasinin zerresinin olmadığı, 2016 TSF Olağan Genel Kurulunda, delegeler üzerinde öylesine bir baskı kuruldu ki, insanlar nefes alırken bile sayılıyordu. Yazmıştım son yazımda; Halil Hilmi Darı’nın (TSF Asbaşkanı) delegelere nasıl göz dağı verdiğini…
Baskının bu en çirkin boyutuydu… Daha serin olanları da vardı… Örneğin bizim kulübümüzün delegelerine karşı yaklaşım gibi…
Delege listesi gittikten bir kaç dakika sonra kulüp başkanı, başkanlık koltuğunu abesle iştigal eden Gülkız Tulay tarafından aranıp taciz edilirken, rakibi olmaya çalışan Abidin Ünal’ın hangi kulübün kaç delegesi olduğundan bile haberi yoktu. Günümüzde demokrasi sadece koltuk gasp etmeyi, uluslararası camiaya demokrasi olarak göstermenin bir yolu. “İkinci kez seçildi”, “tekrar göreve seçildi” gibi sözcükleri sarf edebilmenin bir yöntemi o kadar.
Ben Halil Hilmi Darı’yı yazdım, ertesi gün Denizli Kulüplerinden birisinin (belki de aynı gün) Halkla İlişkiler Müdüresi olduğunu söyleyen (açıkçası ne söylediğini anlamak için 4-5 kez tekrarlamasını rica etmem gerekti) bir hanımefendi beni aradı…. Yani nasıl iftihar ettim bilemezsiniz. Ülkemizde satranç o kadar ilerlemiş ki, kulüplerimizin başkanları, asbaşkanları, halkla ilişkiler müdürleri, avukatları, PROFESYONEL delegeleri bile var… Alkışlamak lazım.
Ancak anlaşılan durum şu ki, benim yazıda sözünü ettiğim ve baskı altına alınan delegelerden başkaları da var. İsmi geçen genç kardeşimizden benim haberim yoktu. Neyse hanımefendi layıkıyla hak ettiği yanıtı aldı. Ayrıca, bir kişinin daha gözdağı verilerek susturulduğunu öğrenmiş olduk. En azından iki kişi var şimdi… Bakalım bu kardeşimizin başına neler gelecek?
Satranç var mı satranç?
Ya topunuz gelseniz ne yazar. Satranççı olmayan insanları susturursunuz. Hadi beni susturun bakalım! Genel Kuruldaki mesajım buydu…
Genel Kurula dönelim…
Genel Kurula geldiğim andan itibaren gerginliği hissettim…
Yani tek adayın girdiği bir genel kurul için fazla elektrikli bir ortamdı.
İsimliğimi alırken, bir çifte sıramı verdim, hanımefendi beklemesin diye… Aslında kim olduklarını bilmiyordum ama bu vesileyle öğrendim. Tabii ki koltuklarda oturan çok sayıda delege gibi onların da satrançla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Bir çift düşünün karı koca; birisi Mersinden bir kulüpten delege, diğeri Hatay’dan… Sorsanız kulüp başkanlarını bilmezler.
Bu çiftten birisi, beyefendi, bana karşı sosyal medyada hiç yakışık almayan laflar ediyordu. Hani oturup kim olduğunu araştıracak halim yok. Bunlar satrançla hiç bir ilgisi olmayan, temsil ettiği kulübe bakıldığında ne türlü bir motivasyonla genel kurulda bulunduğu anlaşılan delegeler.
Devletin, özerkleşmeden sonra yaptığı en büyük hata, aktif sporcu, hakem ve antrenörleri işin demokrasi kısmından yasaklamak oldu. Bunun sonucunda, sporla hiç bir ilgisi olmayan, asker gibi gelip oy veren delegeler oy ağalığı sistemini getirdi, demokrasiyi yok etti. Satranç adına ne kadar itiraz etsek de yasa böyle, yasa değişmeden yapacak çok fazla bir şey yok.
Durum böyle olunca da, sonucunda bu türlü insanlar hiç ait olmadıkları ortamlarda, gelirken nasıl dolduruluyorlarsa, öyle hareket ediyorlar.
Bu beyefendi, kuşkusuz kendisine ne anlatılıyorsa, öyle sanıyordur insanları. Neyse, bugün kim olduğunu bilen olmadığı gibi yarın da buraya ait olmadıkları için izleri kalmayacak kişiler bunlar.
Genel Kurula geldiğimde içeri girdiğimde gelip elimi sıkan, bir kişi oldu. Bu arkadaş Abidin Ünal’a imza ile destek vermek isteyen delegeleri bertaraf etmekle gözdağı veren kişi. Böylece adını duyduğum, adı üzerinden aklımda bir imajı olan bu kişinin yüzünü de görmüş oldum. Tabii ilk işim gidip elimi yıkamak oldu.
Dikkatimi çeken, genel kurulda delege olmasa da, mevcutlu olarak genel kurula getirilen antrenörler, hakemler, kurul üyelerinin olmasıydı. Gülkız Tulay’ın tüm ailesinin orada olması da bence anlamlıydı. Kendisi için destek anlamında mutlaka önemi vardır, ancak benim için tek anlamı Nepotizmi anımsatmasıydı.
Neyse, çok fazla ayrıntıya girmeye gerek yok.
Genel Kurul başladı. Divan seçildi, sonra ilk önerge konuşma sürelerinin kısıtlanması oldu.
Malum, Genel Kurulda, yönetim aleyhine (seviyesizlik ve zevzeklik yapan değil, gerçekten aleyhte konuşan) bir tek kişi vardı. Durum böyle olunca, demokraside geldiğimiz nokta oldukça manidar.
Bir başkan düşünün, rakibi aday çıkmasın diye her şeyi yapıyor, ama her şeyi!! Onu oraya oturtan selefinin eleştirilerine de dayanamıyor.
Bir kısmını geçen yazımda dile getirdim. Erdem meselesi bu… Demokrasi anlayışı…
Neyse, yönetim lehine ilk konuşan kişi, girdiği bütün seçimleri kaybeden, sabıkası olduğu için aday olamayan, yönetime de giremeyen, o nedenle, bacadan girip kapıdan kovulduğu için bir yerlerinde olayım diyerek geçen seçimde büyük oy farkıyla kaybeden bir kişiydi. Bankaları kandırmış, yani bir anlamda dolandırıcılık sayılacak “hileli iflas” suçundan sabıka giymiş. Şimdi gelip bize erdem dersi veriyor.
Ne kadar iyi bir başkan olduğunu anlattı Gülkız Tulay’ın!
Gözlerim doldu, ne kadar duygulandım inanamazsanız.
İletişimden söz etti. Dedi ki, “ne zaman arasak ulaşabileceğimiz bir başkan var”
Sanırım bizim başkandan söz etmiyordu.. Çünkü ben velilerin, sporcuların, hakemlerin, antrenörlerin Gülkız Tulay’a ulaşamadıklarını, geri dönüş alamadıklarını biliyorum.
Elimde şikayetler var bu konuda; onlarca….
Ama bana 12 yıl boyunca arayıp ulaşamayan tek bir kişi yoktur!
Gülkız Tulay’ın iletişim anlayışı, kendisine oy verecek delegeler ile kurduğu iletişimdir. Biz buna iletişim demiyoruz.
Algı operasyonu… Ne olumsuzluk varsa tam tersini söyle.
Şaşırdım “Gülkız Tulay 2650 ELO puanı olan bir büyük ustayı yenebilecek kadar iyi satranççıdır” demedi.. Artık onu da mali genel kurulda duyarız…
Kaybetmeye doymuş eski küçük orta güreşçisi, kendisinden istenilen bedeli ödemeye devam etti. “Efendim, satranca huzur gelmiş“..
Bak sen! Ne huzur, ne huzur… Rakibinin aday olmasını anti-demokratik şekilde engelleyen, yasaya ve yönetmeliğe aykırı şekilde kura çeken, federasyona listeler geldikçe delegeleri tek tek arayıp konuşan, ancak bu sırada rakibinden hangi kulüpte kaç delege oy kullanıyor bilgisini esirgeyen, atanmış bir başkan, insanları haşlayan, karşıt olanları horlayan, delegelere konuşma hakkı vermeyen, muhalefet etmekten herkesin korktuğu yüzünden anlaşılan bir genel kurulda aleyhinde konuşmaları 3 dakika ile sınırlayan bir başkan satranca huzur getirmiş.
Hangi satranca? Bizim satrançta ondan yok…
Neyse, dediğim gibi çok duygulandım..
Bakalım karşılığı ne olacak?
Şimdi düşünüyorum… Bu genel kurulu iptal ettirmeye değer mi, değmez mi? son 48 saat…
devam edeceğiz…