Disiplin Kurulunda Avukat olmamalı!
2018 Mali Genel Kurulunda Disiplin Kurulu Başkanı Av.Vehbi Başaran yanıma yaklaştı ve bana selam vermeye çalıştı. Ben de asla kabalık olarak değerlendirilmeyecek, saygısızlık olarak algılanmayacak, ancak bana yapılsa rahatsız olacağım bir vücut dili kullanarak kendisine tepkisiz kalıp, sosyal iletişime karşı durdum.
Başaran bunu ortak bir dostumuza iletmiş, “Biz Ali Nihat YAZICI ile dostuz” demiş. Bunu bugün öğrendim. Aman böyle dostluk benden uzak dursun. Aşağıda yazılanları okuyun, bunlar dostluğu çıkarları olduğunda geçerli bir durum olarak “friends with benefits” görüyor.
Bana verilen 6 ay ceza
Takip edenler anımsayacaktır. Disiplin Kurulu bana bir yazımdan dolayı 6 ay disiplin cezası verdi. Savunmam için yeteri kadar süre verilmedi. Tahkime başvuru için karar geç yollandı. Disiplin Kurulu üyesi Helin Beştaş aynı zamanda Gülkız Tulay’ın şahsi avukatıydı. Nihai kararda “aslında hakaret değil ama biz yine de spor ahlakı çerçevesinde ceza verilmesini düşünüyoruz” yazıyordu.
Üstelik Disiplin Kurulunun yetki alanında bir olay da değildi.
Nasıl oldu bu iş? Gülkız Tulay istedi, başta Vehbi Başaran, Helin Beştaş, Onur Özdiker olmak üzere 3’ü avukat 5 disiplin kurulu üyesi karara imza attı.
Dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde sonucunu göreceğiz. Bu ülkede hukuk olmadığı kesin ama.
Siz bir de Mustafa Dördüncünün dosyasını görün akıllara ziyan, tam bir hukuk katliamı.
Disiplin Kurulunda Avukat olmamalı!
Neden böyle düşünüyorum? Avukatlık mesleğinin bence bir sorunu var. Nasıl mı?
Avukatlık mesleği dünyanın en kutsal mesleklerinden birisi. Savunma hakkı kutsal. O nedenle bir avukat müvekkilinin kim olduğuna bakmaksızın onu savunmalı. Bu bir sapık olabilir, cani olabilir, hırsız arsız olabilir, fark etmez. Avukat görevini yapmalı ve müşterisini savunmalıdır.
Bu da şöyle bir durum ortaya çıkarır. Avukatın yaptığı savunma sonucunda ücret alması kaçınılmaz olduğuna göre, ekmek yiyeceğine göre, kazancının kaynağı bir arsız bir hırsız da olsa, tacizci sapık olsa da, kazancı tabiri caizse temizdir. İşi budur çünkü.
İşini iyi yapan bir avukat bir sapığı hapisten çıkarabilir, bir suçlunun aklanmasını sağlayacak karar aldırabilir. Bu duruma ilişkin bir hukuki boşluk, bir savunma becerisiyle olabilir. İlla da ceza davası olarak bakmayın. Örneğin iki taraf arasında bir miras, alacak verecek davası olduğunu düşünün. Bir avukat müvekkilinin çıkarını korumalıdır. O nedenle açıkça müvekkilinin haklı olmadığını bilse de, işini diğer taraftan daha iyi yapıp, sonucu müşterisi lehine çekebilir. İşi budur çünkü.
Asıl konuya dönelim. Ben şuna inanıyorum. Avukatların çok büyük bir kısmı, mesleklerinin bir özelliği olarak, müvekkillerini kabahatli değil müşteri olarak görmeye, bir süre sonra da müvekkilinin yaptığı yanlışı unutup, işiyle etik değerler arasındaki çizgiyi kaybetmeye başlıyorlar.
Yani o avukat için genel ahlaki değerler ya da normlar açısından doğru olmasa da savunduğu ya da çıkarını temsil ettiği taraf müvekkil olarak makul olmaya başlıyor.
Sorun nerede?
Avukat olarak sorun yok. Ama avukat, avukatlık cübbesini çıkarıp bir federasyonun Disiplin Kurulu üyeliğine soyunduğu zaman, yani yargıç olduğunda, kendisini başkanın listesinden seçilmiş birisi görüp, tarafsız olması gerektiğini unutuyor. Başkanı müşterisi sanıyor.
Örneğin Helin Beştaş gibi bir avukat, hukuk muhakemeleri kanunundaki hakimlerin tarafsızlığı ve reddine ilişkin hükümleri unutabiliyor?! Mustafa Dördüncünün davasında müşterisi Gülkız Tulay’ın talebiyle rapor yazıp, sonuç kararına imza atıp, karar verebiliyor. Üstelik bu durum açık ve net olarak Disiplin Yönetmeliğimizde yasaklanmasına rağmen yapıyor.
Örneğin o Disiplin Kurulunun başkanı Av. Vehbi Başaran ve Başkanvekili Av.Onur Özdiker bunu nasıl oluyorsa “ATLAYABİLİYOR!”.
Oysa hukuk eğitimi almamış olsa da, Tahsin Aktar 4 yıl Disiplin Kurulu Başkanlığı yaparken asla bu tür bir hataya düşmemişti.
Hukuk konusunda, mükemmel olsa da bir matematik öğretmeninin asla 3 saygın avukat kadar eğitim almış olduğunu söyleyemiyorsak, sonuç nereye çıkıyor? Sizce nereye çıkıyor?
Benim görüşüm tarafsızlığını vicdani olarak yitirmekten başka açıklanamıyor.
Şimdi istifa etmeyen Helin Beştaş aynaya baksın vicdanını ne istiyorsa o şekilde kullansın. Bana göre tamamen masum bir insanın, Mustafa Dördüncü’nün onuruna leke sürmeye kalktılar.
Bu nedenle, duyduğum doğruysa Disiplin Kurulu Başkanlığında oturan Vehbi Başaran’ın “Biz Ali Nihat Yazıcı ile dostuz” kelimesini kendisine iade ediyorum.
Ben eleştiri yaptığı için Mustafa Dördüncü’yü haksız şekilde cezalandıran bir Disiplin Kurulu Başkanıyla dost olamam. Kimse kusura bakmasın.
Benim Halil Başaran, Onur Özdiker, Helin Beştaş gibi bir dostum yok. Vardı ama artık yok.
İngilizce de bir deyim var…
friends with benefits.
Bana uymaz.
Sanırım Lütfü Özel dahil bu insanlar dostluğu böyle görüyor.
Ben almayayım kalsın!