Akademi Binasından dolayı iftira!

Share Button

İftiranın kökeninde bilinçaltındaki intikam duygusu yatar. İftiracı kendisini inciteceğini umduğu suçlamaları, özellikleri, ithamları iftira attığı kişiye yakıştırır daha doğru bir tabirle yapıştırır (!) “çamur at izi kalsın” mantığıyla karalamaya çalışır. İftira atmak bir insanı incitmenin, onun inandırıcılığını ortadan kaldırmanın en sinsi ve çirkin yoludur. Üstelik atılan iftira bir ayna gibi kişinin bilinçaltını yansıtır. Bastırdığı duygularını, gizlediği suçlarını, günahlarını, hırslarını ve hayallerini yansıtır. Evet iftiralar hayalleri yansıtır çünkü bunlar karşıdaki insanı görmek istediğiniz şekilde tasvir eden asılsız suçlamalar başka bir deyişle hayallerdir.

Kuşkusuz iftira atmak insanoğlunun sahip olabileceği en kötü alışkanlıktır. Evet iftira bir tür alışkanlıktır. Bazı insanlar iftira atmaktan tarifsiz bir zevk alırlar. İftira, bastırılmış duygularının dışavurumu gibidir, onları zehir akıtır gibi rahatlatır

Or-An Sitesinde TSF’ye satın aldığımız ve tapusu bizim üstümüze geçen binayla ilgili gerekçeleri, planlarımızı önceki yazımda sizlerle paylaşmıştım. Sonra birkaç sorum olmuştu. İsterseniz kaldığımız yerden devam edelim, bu yazıyı ilk kez okuyanlara önceki yazıma göz atmalarını öneriyorum.

5 Kasım 2012’den sonra bu konuda olan gelişmeler…
Görevi Gülkız Tulay’a devredip, ayrıldıktan sonra, o kadar yoğun bir dönem geçiriyordum ki, merak etmekten fazla, çok sorgulama şansım olmuyordu. Bu süreçte, TSF yönetiminden düzenli olarak görüştüğüm birkaç kişi vardı. Bu kişiler aracılığıyla bana gelen soruları gerektiğinde yanıtlıyor, yapılan işlerde gördüğüm saçmalıkları her defasında “daha yeniler düzeltirler” diye kendi kendime telkinde bulunarak geçiştiriyordum. Bana ilişkin üretilen dedikodular da kulağıma geliyordu, ama “en yakın dostlarımın (öyle biliyordum ve öyle düşünüyordum) benim için dedikodu üretmesi nasıl mümkün olabilirdi?” Bu düşüncelerle asla itibar etmiyordum, bu dedikodulara kulak tıkıyordum. Ne kadar safmışım!

Başkan Gülkız Tulay ile bu dönemde (18 ay boyunca) 2-3 kez görüştük. Kendisine eleştirilerimi iyi niyetle anlatsam da, çok oralı olmadığını görüyordum. İlginç bir şekilde satrançla ilgili konuları kapatmaya ya da geçiştirmeye çalışıyordu. Binaya ilişkin konu hiç açılmamıştı, aşağıdaki olaylar olana kadar açılmadı…

Benim söz konusu binaya ilişkin olan bitenlerden bir “23 Nisan” gününe kadar çok fazla bilgim olmadı. 23 Nisan günü kızımı törenden aldıktan sonra Çayyolu’nda Buffet adlı bir restorandayken (kızım ve eşimle), TSF Başkanvekili beni aradı ve “binayı TDV’ye (Türk Demokrasi Vakfı) geri vermek istediklerini, orada bir inisiyatiflerinin olmayacağını, yönetim olarak o projeyi yapmayı düşünmediklerini, binayı kullanmak istemediklerini, yakın dostum olması nedeniyle Murat Şengül’ü arayarak bu konuda aracı olup olamayacağımı, yardımcı olmamı istediklerini” yönetim adına bana şifahen belirtti. Şaşırdım kaldım ama “elimden geleni yapacağımı, ancak TSF yönetimi olarak alınmış bir tapunun ancak Genel Kurul kararıyla üzerinde geri iade işlemi yapılabileceğini” kendisine anımsattım. Ama yine de dediklerimi yaptım.

Seçimlerden çok uzun bir aradan sonra Murat Şengül’ü aradım.

Kimdir Murat Şengül?
Murat bey, TRT Gençlik ve Çocuk Vakfının kuruluşundan beri tanıdığım, beyefendi, namuslu, dürüst birisidir. Kendisiyle 20 yıla yakın tanışıklığım vardır. Mali Müşavirdir, Kamu Gözetim Kurumu Bağımsız Denetçi Lisansına sahiptir. Hukuk ve Ceza Mahkemelerinde kayıtlı Yeminli Adli Bilirkişidir. Aynı zamanda TSF’nin iki dönem Denetleme Kurulu Başkanlığı (2004-2008 ve 2008-2012) görevini de yapmıştır. Aynı zamanda, TSF Yönetim Kurulunda yedek üyedir ve sanırım şu anda birisi istifa ederse sıra kendisindedir.

Murat Bey, her zamanki beyefendiliğiyle telefonda bana yanıt veriyordu, ama sesi biraz soğuk, kırılmış geliyordu. “Yüz yüze görüşelim” dedi… Büroma geldi oturduk konuştuk. Duyduklarımla şok oldum. TSF binadan dolayı kalan borcu TDV’ye ödememiş, Murat Şengül çok uğraştıktan sonra TSF Yönetimine nihayet ulaşabilmiş. Yönetimden olan bir grup arkadaşla olan görüşme iyi geçmemiş, yönetim kalan borcu reddetmiş, davalar açılmış …

Yönetimle olan bu görüşme çok ilginç, önemli, sanırım 2012 sonu 2013 başı gibi olmuş bu toplantı.

Beni en çok üzen taraf ise bu toplantıda benim adımın kullanılması, Murat Şengül’ün TSF Yönetimini ziyaretinde bir kişinin çıkıp “Siz Ali Nihat YAZICI’nın bu işten alacağı komisyonu düşün de öyle ödeyelim parayı” şeklinde kendisine hitap etmesiydi. Murat Bey bana bunu kimin söylediğini hiç anlatmadı. Ben bu konuyu Gülkız Tulay’a, Aşkın Keleş ile birlikte olduğu bir ortamda sanırım Antalya’da, 2013 Kasım ayında sordum. Tulay bana bunu teyit ederek “ben de böyle şeyler duydum” demişti.
İnanılır gibi değil, bakar mısınız arkamızdan konuşulanlara. Bunu konuşanlar da dost bildiğimiz insanlar. Üstelik dost bildiğim başka insanlar da duyup bana iletmiyorlar.
Ben bunları duyunca Murat Beye “Siz ne söylediniz peki, nasıl yanıt verdiniz?” diye sordum. Murat beyi yirmi yıldır tanırım. Aramızda hiçbir menfaat ilişkisi, hiçbir parasal bağlantı, hiçbir ticari ya da çıkara dayalı alış veriş, böyle anlaşılabilecek hiçbir olay olmamıştır. Birisi çıksın kanıtlasın, yaşamdan istifa ederim. Tabiri caizse, Murat Şengül’ün bir bardak çayını bile içmemişimdir.

Murat Bey, orada bulunanlara “Ali Nihat Bey hakkında nasıl böyle düşünürsünüz? TDV nasıl bir şahsa komisyon verebilir? Gayrimenkul ekspertiz raporu 3,5 milyon TL olan yedi katlı bir bina zaten ederinin çok altında bir bedelle devir edildi. Üstelik bunlar genel kurulda hep birlikte konuşuldu ve karara bağlandı, birlikte aldığımız bir karardı bu” gibi ifadelerle bu iddiaları reddettiğini ve gereken yanıtı verdiğini bana söyledi.

Ben kim bu iftirayı attıysa ona söylüyorum: Bunu iddia eden şerefsiz ve ahlaksız, kamu denetimine açık bir vakfın bir şahsa komisyon ödeyemeyeceğini bilmiyor mu? Nasıl insanlar bunlar?

TSF’nin Başkanlık makam odasının yanında bulunan toplantı odasında gerçekleştirilen o toplantıdan, Murat Beyin bana anlattığı ve çok ama çok kırıldığını söylediği, başka bir olay da şuydu: “Başkanım, toplantı odasındaydık, 5-6 kişiydik toplam sanırım. Bir süre öncesinde kadar Denetleme Kurul Başkanı olduğum, birkaç ay önce bedeli ödenmediği halde tapuda anılan binayı devir teslim alırken, TSF adına tescil ettirirken neşe içinde olan yönetim kurulu üyeleri, halen yönetim kurulunda yedek üye olarak seçilmiş olduğum kurumun yöneticileri olan arkadaşlarım, kendilerine yemek söylediler, hepsine yemek geldi, bana bir çay bile ısmarlamadılar, bir bardak su ikram etmeyi çok gördüler…”… Gülkız Tulay nezaketi böyledir… Bari kendileri yedikleri içtiklerinin haklarını verebilseler…

Başkanlığım döneminde bana çok iftira atan oldu. Hepsinde aklandım. Başkanlığım döneminde hiçbir kimseden, hiçbir şekilde gayri ahlaki menfaatim olmadı. Başkanlığım döneminde yapmış olduğum ve almış olduğum kararlardan dolayı, Başkanlık sonrasında da hiçbir kimse, kurum ya da merciden gayri ahlaki ya da açıklanamayacak, bilinmeyen bir menfaatim olmadı. Bunu iddia eden ve ispatlayamayan her kim olursa “şerefsizdir, ahlaksızdır, müfteridir”… Eğer birisi size gelip “Ali Nihat YAZICI’nın Or-An Sitesindeki binayla ilgili alacağı komisyon engellendi, o yüzden çok agresif” derse, ona lütfen “bunu kanıtlayamazsa ahlaksız, şerefsiz, aile terbiyesi ve vicdanı olmayan beş para etmez müfteri” bir insan olduğunu söylediğimi iletin. Söyleyecek cesaretiniz yoksa bu yazıyı gösterin. Zaten başkan olduğum dönem ile ilgili küçücük bir şey bulsalar sizlerin de çok iyi bildiğiniz gibi dünyayı bana dar etmeye çalışırlardı. Kendi yaptıklarını göz ardı etmek için kurusıkı atışlarla projektörleri üstlerinden başka alanlara çevirme gayreti içindedirler.
Ben ne kızımı görevli olarak bir yere götürdüm, ne kız kardeşimi erkek kardeşimi görevli yazdırdım, ne yeğenimi il temsilcisi yaptım, ne eşime turnuvalarda görev verdirdim, ne enişteme, yengeme menfaat sağladım. Hiçbir kararımdan dolayı hiçbir şirket, vakıf, kurum, merciden, TSF’den aldığım ve kamu denetimine açık olan harcırah, tazminat ve yolluklar dışında bir kuruş almadım. Uluslararası hakem olmama rağmen, FIDE’den ve TSF’den hiçbir hakemlik görevi bile kabul etmedim. Başkan olduğum dönemde, FIDE İtiraz Kuruluna girdimse aldığım parayı federasyona verdim. Federasyona leblebi getiren oldu federasyonda dağıttım, baklava getiren oldu, çikolata getiren personelle yedik. Şahsıma, hediye bile kabul etmedim. Olimpiyat düzenledim, olimpiyatın düzenleme kurulu başkanıydım, toplam bin küsur lira yol dâhil para aldım. Evrakları oradadır. Herhalde görevi bıraktığımdan bu yana geçen dört yıl içinde varsa bir itirazları bunları bugüne kadar belgeleriyle öne sürerlerdi diye düşünüyorum.

Ben bu kadar özen gösterdiğim halde, en yakınımdaki insanlar bunları bile bile, kalkıp arkamdan bu iftiraları duydular, göz yumdular, bazıları da bunlara ortak oldular. Ne ayıp değil mi?

Konuya dönelim isterseniz… İki kurum; yani TSF ve TDV anlaşamayınca, TDV Federasyona alacaklarını tahsil etmek için dava açar. Federasyon da, sözleşmenin iptal edilmesi, tapunun iptal edilmesi için…
Sizce ne olmuştur bu davalarda?
Bir sonraki yazımda…

Share Button